ABD’de, hükümetin 1986 yılından başlayan bir kanunun sonucu olarak, her yıl olduğu gibi bu yıl da, yıllık dış politika konusundaki hedeflerini içeren bir dosyayı peşinen hazırlamak mükellefiyeti, kanunen mevcuttu.
Nitekim geçtiğimiz hafta Trump Hükümeti dış politikadaki önceliklerini ve de planlarını açıklayan bir dış politika raporu yazmayı bitirmiş ve de 55 sayfalık bu raporu geçtiğimiz günlerde kamuoyuna açıklamıştı.
Fakat bu raporun, Trump ve yardımcıları tarafından bu yıl gündeme getirilen şekli ve içeriği ise, Trump tarafından gerçekleştirilen uygulamalar ile hiç uyumlu değil.
Raporda tüm raporlarda olduğu gibi ABD’nin önderliği, güçlü savunma yaklaşımı, demokratik değerleri ve de ekonomik öncelikleri vurgulanmış. Ancak bu son rapor o kadar açık bir şekilde raporda vurgulananlar ile Trump’ın uygulamaları arasında o kadar fark içeriyor ki, rapor külliyen destek göremeyecek ve de çelişkilerden öteye gidemeyecek.
Trump ile strateji dökümanı arasında en çok çelişki içeren konu, Rusya ile ABD hükümetleri arasındaki konularla ilişkili.
Trump raporda dış politika stratejisini vurgularken Rusya’yı (ve de Çin’i) rakip güçler olarak adlandırıyor. Bu ülkelerin, ABD’nin etkisini, değerlerini ve de varlıklarını azaltma çabası içinde olduklarının altını çiziyor.
Başkan Trump hala, bir yıl vakit geçmiş olmasına rağmen, hükümetin istihbarat ekibinin Rusya’nın 2016 seçiminde kendi lehine (Rusya lehine ) adımlar attığını ve de ABD demokrasisini de hırpaladığı gerçeğini kabul etmiyor. Bay Trump bakanlarıyla da bu konuda ortak bir inceleme yapmamış bulunuyor.
Yani aslında ABD’nin temel ilkeleri olan hukuk kuralına dayanmak, eşit haklar, din serbestisi ve de basın özgürlüğü gibi ilkeleri ve kuralları Trump tarafından destek görmüyor.
Trump’a göre davranmak ise ABD’ye, diğer ülkelere karşı kayıp yaratıyor. Sürekli ortalığa attığı ilkeler, diğer ülkeleri ikinci sınıf yapıyor ve ABD’nin oyunun içinde olduğunu ve de sonunda kazanacağını vurguluyor.
Ama Trump’ın kazanmanın ne demek olduğundan haberi de pek yok. Geçtiğimiz haftada Kudüs’ü külliyen İsrail’e veren ve de ABD Büyük Elçiliğini Kudüs’e taşımaya soyunan Trump şaşırdı. Birleşmiş Milletler’de yapılan oylamada, Trump’ın keyfinin tersine Kudüs’ün İsrail Başkenti olması konusunda, 128 ülke tarafından hayır, 9 evet ve 35 katılım dışı kalma ile destek görmemişti.
Üstelik Trump kendi tercihinin red edilmesi sonrası da finansman desteği verdiği küçük ülkelere Kudüs’de Trump kararına destek olmazlarsa, bundan sonra para vermeyeceğini vurgulamıştı. 75 yaşındayım ve de tam 11 yıl, ABD’de önce eğitim aldım ve sonra da yedi yıl öğretim üyeliği yaptım. Bir ABD Başkanı ve hükümetinin bu kadar “rüşvetçi” olabileceği aklımdan geçmezdi.
AKŞAM