Dün 10 Kasım tarihin en büyük liderlerinden Mustafa Kemal Atatürk’ün 83. ölüm yıl dönümünde tüm Türkiye olarak O’nu andık. Ben öğrencilerime, oğluma Atatürk’ü anmanın en güzel yolunun ona layık bir genç olarak yetişmeleri olduğunu söylemişimdir. Onun en büyük eserim dediği Cumhuriyeti armağan ettiği genç olarak yetişmelerini öğütlerim. Malum gelecek demek eğitim demek, genç demek eğitim demek. Cumhuriyeti korumaktan kasıtta onu yüceltmek ve refah düzeyi yüksek bir memleket yaratmaktır. Çünkü zenginleşmiş, refah düzeyi yüksek bir ülke mutlu ülke olmanın ilk koşuludur. Mutlu insanların yaşadığı ülke dünyada söz sahibi ülke demektir. Bu yüzden tüm dünyada sorun olan ama bizim sanırım biraz daha fazla sorun yaşadığımız eğitim, cumhuriyetimizi yüceltmek ve korumak için görev verdiğimiz çocuklarımız için bir nevi can simididir. Bu 10 Kasım’da kimse kızmasın ama cumhuriyetimizi, bağımsızlığımızı yalnızca kelimeler ile koruyamayacağımızı artık bilelim. Cumhuriyetimizi koruma görevi olan gençlerimize de bizim kaliteli, eşit ve onları geleceğe hazırlayacak bir eğitim sunma görevimiz var. Peki öyle mi derseniz, maalesef bu konuda durum pek parlak değil. Atatürk bir lider olarak bir ulusun yaşamında eğitimin önemini iyi anlamış, iyi anlatmış bir devlet adamı idi. Ona göre, ekonomide, sağlıkta, sanatta, sporda nerede bir problem varsa onun temelinde eğitim yatmaktadır.
Atatürk’ün eğitime ne kadar önem verdiğinin bir kanıtı olarak sizinle bir anekdot paylaşmak istiyorum. Kurtuluş Savaşının ortasında, Sakarya savaşının kokularının Ankara’ya geldiği 1921 Temmuz’unda, Atatürk cepheden Ankara’ya dönerek 16-21 Temmuz’da 1. Maarif Kongresini toplamıştır. Daha sonra 1923’te Eskişehir’de yaptığı bir toplantıda da geleneksel eğitimle ilgili şu saptamayı yapmıştır: “İstikrarlı bir eğitim politikamız yoktur. Eğitimimizin amacı kendini ve hayatı bilmeyen, her konuda yüzeysel bilgi sahibi insan yetiştirmek olmuştur. Bütün bu uygulama ve programlar ne veriyordu? Çokbilmiş! çok öğrenmiş! birtakım insanlar, ama bilmiş efendiler! Birtakım teorileri bir takım nazariyatı sadece ezberlemiş kişiler. Ama neyi bilmemiş efendiler? Kendini bilmemiş, hayatın ihtiyacını bilmemiş, yaşamak için hiçbir şeyi bilmemiş ve aç kalmış insanlar.” Ve Atatürk devam eder. “Bundan sonra eğitimde izlenecek yol, her an değişmeyen belirli çizgisi olan eğitimdir. Bugünkü eğitim yöntemleri yenilikçiliği engelleyici niteliktedir. Yalnızca ezberciliğe dayanmaktadır. Bu ise yapıcı ve yaratıcı yeni nesillerin yetişmesini sağlamaktan uzak bulunmaktadır.” Bu sözler hem geleneksel eğitimin bir eleştirisi hem de eğitimle ilgili yapılacak yeni düzenlemelerde dikkat edilmesi gereken ilkeler ile ilgili bir uyarıdır. Atatürk yeni eğitim sisteminin ilkelerini şöyle özetler; İnsanlığa karşı saygılı, iyi kalpli ve ahlaklı vatandaşlar yetiştirme, tam vicdan ve fikir hürriyetine sahip ve saygılı bireyler yetiştirme, zorlama ve şiddete dayanmayan şuurlu bir disiplin anlayışı kazandırma, kadın-erkek, ırk, din, mezhep ve sınıf farkı gözetmeden her vatandaşa fırsat eşitliği verme, öğretimde deneye, uygulamaya, yaparak yaşayarak öğrenmeye dayanan ve hayatta geçerli bilgileri veren aktif bir öğretim sistemi uygulama, bütün yeniliklere ve gelişmeye daima açık olan en ileri düzeyde bilgi verecek bir ders programı uygulama. 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde büyük bir savaştan yeni çıkmış, halkın neredeyse tamamına yakını eğitimden yoksun, 1927 sayımına göre, okuma-yazma bilenlerin 7 yaşından yukarı nüfusa oranı yüzde 5-6 olan ve her alanda geri kalmış bir ülkede, Mustafa Kemal Atatürk engin bir uzak görüşlülükle bilim toplumunun, yani 21. Yüzyılın gerektirdiği insan tipini çizmiş ve bunu gerçekleştirecek eğitim ilkelerini ortaya koymuştur.
21.Yüzyılın bilim toplumunun gerektirdiği “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” özellikteki bireyleri yetiştirmek üzere, eğitim sistemini ezbercilikten kurtarıp yaratıcı, eleştirici, düşünme becerilerini geliştirebilecek uygulamaya dayalı bir eğitim sistemi önermiştir. Atatürk’ün benimsediği eğitimin, milli niteliklere sahip ve başarılı olabilmesi için her şeyden evvel öğretimde birliğin olması gerekir. 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılarak Milli Eğitimde birlik, bütünlük sağlanmıştır. Eğitimde birlik ilkesi sınıfsal, kültürel yönden farklılıkların da ortadan kaldırılmasını sağlamıştır.
Atatürk bize bir ödev ve bir yol bıraktı. O’nu andığımız bugünlerde muasır medeniyet seviyesi hedefi için çok çalışma, az laf çok iş deme zamanıdır. Ruhu şad olsun.