24 Haziran 2018 Pazar günü veya 15 gün sonrası bir siyasi söylemimiz veya geleneksel politik deyimimiz hem fiziki hem de manevi anlamada yer değiştirmiş olacak. Yani Bâb-ı Âlî’den sonra TBMM hükümet merkez ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti devlet merkezi olan Çankaya Köşkü artık siyasi söylemde tarih sayfalarında “eski” olarak yazılacaktır. Osmanlı’nın son döneminde Sadaret (Hükümet=Başbakanlık) Merkezi yüzyıllar boyu Bâb-ı Âlî kabul edilmiş ve dünya devletleri bile diplomatik yazışmalarında “Bâb-ı Âlî” deyimini kullanmışlardır. Bâb-ı Âlî, Osmanlı Devleti’nin son döneminde siyasal anlamda “Sadrazamlık makamına ve hükümete” ve hükümet merkezine verilen isimdir. Bâb-ı Âlî “Bâb=Kapı, Âlî=Yüce” yani “Yüce Kapı” manasına gelmektedir. Osmanlılarda “kapı” kelimesinin yanı sıra aynı anlama gelen Farsça “der” ve Arapça “bâb” kelimeleri “Padişah ve Sadrazam sarayı, devlet ve hükümet dairesi” manasında kullanılmıştır. Aslında Bâb-ı Âlî Osmanlı’da Sadrazam ve Vekiller Heyeti (bugünkü Bakanlar Kurulu)’nin bulunduğu yerdir. Yani Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık binasının yaptığı işlevi yapan yerdir. Osmanlılar da İstanbul başkent oluncaya kadar devletin bütün işleri Padişah saraylarında görülmekteydi. Padişah’ın başkanlığında devletin ve halkın işlerine “divan” denilen bir mecliste bakılmaktaydı. Divan Osmanlılar’ın ilk kuruluşundan beri vardı. Fatih Sultan Mehmet, çıkardığı Kanunnameyle bunu esaslara bağlamıştır. Önceleri Padişahlar Divana başkanlık ederken daha sonraları bu görev Sadrazamlar’a geçmiştir. Ancak mühim kararlar alınacağı zaman yine Padişahlar Divana katılır ve başkanlık yaparlardı. Sadrazam başkanlığındaki bu teşkilata önceleri Vezir Kapısı, Bâb-ı Asafî veya Paşa Kapısı gibi isimler verilmiş olup on sekizinci yüzyılın sonlarında ise Bâb-ı Âlî denilmeye başlanmıştır. Paşa Kapısı Sadrazam’ın oturduğu yere göre İstanbul’un çeşitli semtlerine taşınmıştır. Genellikle Mahmut Paşa, Gedik Paşa, At Meydanı, Yerebatan semtlerinde bulunmuştur. On yedinci yüzyıldan itibaren ise Paşa Kapısı’nın Alay Köşkü’nün karşısına taşınması ve istisnalar hariç Sadrazamların burada oturmalarıyla Bâb-ı Âlî olarak bilinen yer ortaya çıkmıştır. On sekizinci yüzyılın son yansından itibaren üç ayda bire inen ve eski önemini yitiren Divan-ı Hümayun, yerini Veziriazam’ın İkindi Divanı’na bırakmış, çok önemli görüşmeler ise çeşitli yerlerde toplanan Şûra’ya bırakılmıştır. Bu suretle Kubbealtı toplantıları ve Kubbe Vezirleri usulü kalkmış, bir Vekiller Heyeti teşekkül ettirilmiştir. Kaptanpaşalar İstanbul’da bulundukları zaman Bâb-ı Âlî’de toplanan Vekiller Heyeti’ne katıldıkları gibi, Şeyhülislâmlar’ında Bâb-ı Âlî dışında, çoğu defa kendi konaklarında yapılan toplantılara katılmaları âdet olmuş, bu durum Şeyhülislâmlar’ın sonradan Vekiller Heyeti’ne girmelerini sağlamıştır. Bu suretle Veziriazam’ın İkindi Divanı bütün devlet işlerinin görüşüldüğü bir meclis haline gelerek, Divan-ı Hümayun’da bulunan kalemler, defterler, kayıtlar Bâb-ı Âlî’ye nakledilerek, Reisülküttab ile Divan Kalemleri, Çavuşbaşı dairesi ile maiyeti ve teşrifatçı Paşa Kapısı idaresine girerek, Veziriazam’ın maiyeti olan Kethüda ve Mektupçu ile birlikte “Hademe-i Bâb-ı Âlî” adını almıştır. Bâb-ı Âlî toplantılarının günü ve toplantıya katılacak kişilerin sayısı ilk devirlerde kesin olarak belirlenmemişti. Gizli toplantılarda, Veziriazam devlet erkânından kimlerin bulunmasını isterse onlar bulunurdu. İdari ve askerî meselelere ait toplantılara ise Yeniçeri Ağası ile diğer ileri gelen Ocak Ağaları Kadıaskerler ve bunların emeklileri, İstanbul Kadısı ile bir kısım ulema katılırdı. Basit müzakerelere hemen her zaman Sadrazam Kethüdası, Reisülküttap, Defterdar, Çavuşbaşı, Nişancı ve Tezkireciler katılırlardı. Toplantı günleri ise belirlenmemiş olup, vaziyete göre toplantı yapılırdı. Ancak II. Sultan Mahmut zamanında toplantılar pazartesi ve perşembe günleri yapılmaya başlanmış, bunlardan birinin Bâb-ı Âlî’de, diğerinin de Şeyhülislâm konağında yapılması kararlaştırılmıştır. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra Vekiller Heyeti’nde bulanacak olanlar yavaş yavaş tayin yoluyla belirlenmeye başlanarak, üyelerin Padişah tarafından tayin ve görevden alma usulü getirilmiş, böylece kadrolu bir Vekiller Heyeti teşkil edilmiştir. Daha sonra da Sadrazamla birlikte; Bahriye Nazırı ismini alan Kaptan-ı derya, Mülkiye ve Dâhiliye Nazırı ismini alan eski adıyla Kethüdâ-yı Sadr-ı Âlî, Hariciye Nazırı ismini alan Reisülküttap, Mâliye Nazırı ismini alan Defterdar, Serasker veya Deâvî Nazırı (sonradan Adliye Nazın) ismini alan Çavuşbaşı, Vekiller Heyeti’ni meydana getirmiştir. Daha sonra Şeyhülislâm’da bu heyete dâhil olmuştur. Bu şekilde Padişah’ın arzusuna göre kabine teşekkülü Meşrutiyet’in ilânına kadar devam etmiştir. O gün Bâb-ı Âlî olarak bilinen yer bugünkü; İstanbul Gülhane Parkı’nın sol karşı tarafında bulunan binadır ki; bu bina bugün İstanbul Valiliği’i hizmet binası olarak kullanılmaktadır. Yazımızın sonuna gelince; Bâb-ı Âlî’den sonra 1921 yılından 2014 yılına kadar TBMM Hükümet merkezi ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet köşkü olarak kullanılan fiziki ve siyasi söylemdeki Çankaya!.. 24 Haziran 2018 sonrası yerini bu defa Devlet ve hükümet merkezi olarak kullanılan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yüz akı olan “Beştepe’ye” bırakacak ve tarih sayfaların da yerini alacaktır.
(Önce Vatan Gazetesi)