Eylül 2015’te tüm dünyayı hüzne boğan Bodrum’un Muğla ilçesinde gerçekleşen Aylan bebek trajedisinin filmi çekildi. Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) 2. sınıf, Sinema Televizyon bölümünde okuyan öğrencimiz genç yönetmen Sude Kızık, kariyer hedefleri ve hayallerine dair açıklamalar yaptı.
Öncelikle Sude Kızık kimdir sorusuyla başlayalım istersen, böyle uluslararası derecede ilgi çeken bir projeye imza atmaya nasıl karar verdin?
Sude Kızık çok küçük yaştan beri elinde kamerayla birçok cansız varlığa kamerasıyla hayat vermiş bir kızdır. Küçüklüğümden beri bu işi istiyorum. Üniversitede de seçtiğim bölüm bu oldu. Ailem ve çevrem buna şaşırmadı. Sinemayla hep iç içe büyüdüm bu yüzden çektiğim proje çok şaşırtıcı gelmiyor bana.
Neden bu kadar hassas bir konu olan mülteciliği seçtin ? Evrensel olduğu kadar insanların can damarı denilebilecek bir konu çünkü.
Genelde hep günlük hayattan ya da günümüz insanlarının hayatları konu alınıyor. Ben bu insanların neler yaşadıklarını gözler önüne sermek istedim, hem de evrensel bir konu olmasını istiyordum.
Filmin adı nerden geliyor?
Aslında tek bir söz var söylenebilecek, dünyamızın neden bu halde olduğu.
Daha çok gençsin, 20 yaşındasın. Kariyerinle ilgili hedeflerin neler?
Herkesin hedefleri ve hayalleri vardır ama ben kendimi hiçbir zaman bir hedefe odaklamadım. Çünkü zaten film çekerken de bulunduğum ortam beni çok etkiliyor. Gelecekte yaşayacaklarıma ve psikolojik durumuma ve geçmişte yaşadıklarıma bağlı, ben zaten projelerimi böyle gerçekleştiriyorum.
Çok zor ve hassas bir projeyi ele almış olsan bile, bunu gerçekleştirirken en gururlandığın, mutlu olduğun, ‘’İşte bu’’ dediğin an nedir?
Çok güzel bir konuya değindin gerçekten. Bebeğin kıyıya vurduğu sahneyi tasarlarken tam olarak insanları vurmak istediğimiz konu oldu. Uluslararası festivallerden güzel tepki alması da tuz biber oldu.
Festivallerden bahsettin, hangi festivaller bunlar ?
Türkiye’ de Altın Portakal, Antakya vs. yurt dışı olarak da Hollywood ve Bollywood’ a göndermek istiyoruz. Onun dışında tabii Cannes Film Festivali de var.
Filmde oyuncular arasındaki uyumu nasıl buldun ?
Çocuk oyuncular vardı hep, mutlu bir setti, cıvıl cıvıl bir ortamdı. Çocuk çocukla çok çok iyi anlaşıyor, kendi dillerini oluşturdular. Bizi burda etkileyen birçok farklı kültürden çocuğun bir araya gelip tek olmasıydı. Evrenselliği oluşturduk.
Sanırım en önemli sorulardan birine geçiyorum, bu projeye başlamanda sana en çok ilham veren şey nedir?
Hep diğerlerine benzemeyen bir proje isteyip hayal etmiştim. Klişeden hep uzak kalmaya çalıştım. Çok spontane gelişti. 5 yaşında bir kardeşim var, bahçede onun hareketlerini gözlemliyordum, çocukları gözlemliyordum. Daha önce dünyayı tanımayan bir varlık dünyayı tanımak istese ne olurdu, dünyanın nasıl olduğunu bir çocuğa sorsak ne olurdu, bundan hareketle yola çıktım. Böyle bir fikir oluştu, bunu ekip arkadaşlarımla paylaştım. Senaryolaştırdık ve bir anda kendimizi sette bulduk.
Peki bu film dışında başka projelerin var mı kafanda oluşan ya da yapmak istediğin?
Mutlaka olacaktır ama şu anda öyle çok bağlı olduğum bir konu yok. Bu film şu an yoğunlaştığım bir şey. Güzel bir tepki topladık basından. Ben bu kadar olacağını tahmin etmiyordum. Ben de çok şaşırdım o yüzden şu anda bu film beni fazlasıyla dolduruyor.
Sonuç olarak sen Türkiye ‘de, kendi ülkende kariyerine adım attın, ülkemizde sinema sektöründe en büyük eksikliğin ne olduğunu düşünüyorsun ve bu eksiklik nasıl giderilebilir?
Kalkıp da burda isyan çıkarmak yerine tabii o eksikliği gidermek için çözüm üretmek daha mantıklı. Şu anda Türkiye’de sinema sektörünün bence tek sorunu sadece ticari film yapılması. Yani biz aslında sanat yapmak için film yapmıyoruz. Bu çok üzücü bir durum.
Dünya üzerinde, edebiyatta iki çeşidi var aslında. Toplum için sanat ya da sanat için sanat… Bu konuda ne düşünüyorsun?
Bir dönem korku filmleri meşhur olmuştu onun üzerinden gidildi, daha sonra yine farklı ilgi alanlarına yöneliyoruz, evrensel olamıyoruz. Örneğin Amerika’nın yaptığı bir komedi filmine herkes gülebilirken bizimkilere sadece biz gülüyoruz. Yine benim filmin konusuna döndük, işte ben bu yüzden evrensel bir konu seçtim. Sadece kendi kültürümüze yönelik olmak istemedim. Amacım ortak kültürü bulup orda buluşmak.
Bu belki biraz zor olabilir ama, hayatın boyunca unutamadığın, çok etkilendiğin bir film mutlaka olmuştur. Nedir o ?
İnanılmaz klişe olacak ama Titanik. Küçükken onun manyağıydım. Yani bir 10 yıl sadece Titanik sürdü. Animasyon olarak da kesinlikle Shrek. Önemli olan her zaman dediğim gibi bir film ya da bir sanat yaptığınızda tüm insanlar onu farklı bakış açılarıyla yakalayıp sevebiliyorlarsa, kendilerinden bir parça bulabiliyorlarsa işte o o zaman olur.
İdolün olarak gördüğün yönetmen ya da yönetmenler kimlerdir?
Klişe cevap verebilirim belki o yüzden affola. Türkiye’de Nuri Bilge Ceylan. Cannes film festivalinden ödül almadan önce de severdim, onunla bir alakası yok.
Son soruma geçiyorum o halde, sinema sektörüyle ilgili hayalleri ve projeleri olan ve bunları gerçekleştirmek isteyen senin gibi genç insanlara ne söylemek istersin?
Şimdi rakip çok, bu ilk başta herkesi korkutur, bu beni de korkutmuştu ama aslında rakipleri kafanızdan sildiğinizde, sadece işinize odaklandığınızda gerçekten bir yolunu bulup yine yapıyorsunuz. Rakipleri görmemek çok önemli. Şöyle bir durum da var, farklı bir şey bulmalıyım dediğin zaman da farklı bir şey bulamıyorsun.
(Röportaj: Gülnihal Öztürk)