“Bizim E(İ)ller ne güzel E(İ)ller’dir; bizim E(İ)llerin koç yiğitleri zafer türküleri söyler; Burseya Dağı’nda Darmık’ta! Bizim E(İ)llerin Koçyiğitlerinin türküsü Kızıl Elma ülküsü olur Afrin’e doğru!… Bizim Koçyiğitler vatan ve bayrak aşkına düğüne gider gibi gider, düşmanın üstüne üstüne! Bizim; “Koçyiğitler oynar,/Şirin diller söyler.” Bizim ellerde türküler halay halay, oya oya… Yiğitlerin destanını işler. Bazısında, “15’lilere kızların gözü yaşlı’dır; kimisin de; “Üç günlük güvey iken Yemen’e gidene ağlayanlar” vardır, bir diğerinde ise “İstanbul’u mesken tutup sılayı unutana” serzeniş ve sonra acı bir sesleniş vardır… Türk’ün sevgisi, kahramanlığı, pervasızlığı, aşkı, hasreti, tevekkülü, isyanı, sevinci, kıvancı nağme olur; ezgi olur… Bu yüzdendir ki, Türk’ün türküleri buram buram Türklük kokar… * Gün olur “Uçan kuşlarda hile sezilir;” gün gelir; “Yare turnalarla selâm” gönderilir; bir başka zaman da “Dağların ardında nazlı yâr ağlar…” Zaman olur; “Her yer gümbür gümbürdenir.” * Ölümün acı olduğu muhakkak. Lâkin ateş zamanla küllenir ve alışılır… İnsanoğlu nelere alışmaz ki!.. Ya hasret?.. “Ölüm ile ayrılığa tartmışlar, ayrılık yüz dirhem ağır gelmiş,” diyen bu millet, bu noktada da hislerini şöyle dile getirir.- “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı!..” * Feleğin yemedik sillesi, başına dünyanın gelmedik belâsı kalmadıysa, o da bir türkü oluverir: “Bu dert beni iflah etmez del’eyler, Benim dert çekecek dermanım mı var?” * Hanlarının, hamamlarının sayısını; parasının pulunun hesabını bilmemesine, servet ü sâmân içinde yüzmesine rağmen bir türlü yuva kuramayanların ıstırabı da bir türkü olup çıkıverir. Bir güzele kalbinin ta içinde seslenir bir hasretle: “Neyleyim sarayı, neyleyim köşkü, İçinde salınan yâr olmayınca?” * Hadiseleri soğukkanlılıkla karşılamak, hayatın yoklukları ile alay etmek, hayatın acılarına gülerek göğüs germek, yeri geldikçe de şaka etmek hoş bir şeydir “Aslı yok yaylasında 1.500 koyunum var benim, Herkes kendi kesesinden yesin, saltanatım var benim.” * Sıcak bir yuva özlemi ile Sarıkamış’ta, Cephede geri dönmüşse ve soğuktan tir-tir titriyorsa, yavuklusunun baş döndürücü seslenişi olan: “Aç kolların, sar boynuma.” İsteği karşısında on kendi teninin soğukluğu ile incitmemek için yine kaderine razı olacak onu yakın duruşta ama kilometrelerce uzaktaymış gibi sevmeye razı olarak: “üşüdüm, üşüdüm saramam ben.” Diyecek kadar kahramandır, benim türküler yakılan Türk Kahramanım…” Dünya bu., derdi de bitmez, gamı da… Canına mı kıysın âşık!.. Ya sabır deyip, demir asâ elde, demir çarık belde bir” Ferhat” olup düşer yollara, deler dağları bir yudum “Şirin” sevgi için… Kim bilir, belki de Kaf Dağı’nı delmeye gidecektir… Yanık yanık okur: “Çekilecek dert değil, Mevlâ’m sabır veriyor. * Gam çekenler, karasevdalılar; gönüllerinin ateşini Uludağ’da, Erciyes’te, Palandöken’de, Ağrı’da söndüremeyenler de şöyle yakarırlar: “Aman Aras, han Aras, Bingöl’den kalkan Aras, Al başımdan sevdayı, Hazar’da çalkan Aras!..” * Bazen “Bir gözleri âhu’ya zebun eder felek” ve yavuklunun karşısında: “Bütün Türkistan’ı değer gözlerin” denir. Bazen de: “Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar” milletçe sadece anadan medet umulur! “Kimseler yanmasın; anam yansın nârıma!..” Gerekirse: “Çıkılır, gidilir Urumeli’ne, Arzuhâl verilir beylerbeyine: Gizli gizli sevdalarımız aşikâr oldu…” * Vatan sevgisi söz konusu olunca ifadeler bile bir başka güzelleşir: “Ekin ekilen yere, Ekin biçilen yere, Bu canlar kurban olsun, Ekin dökülen yere.” * Bir bakarsınız bıyıkları terlememiş bir delikanlı: “Bağdat’ın kapısın açar, Düşmanın cümlesi, önünden kaçar.” At sırtında doğup, at sırtında ölenlerin sesi Kefe’den duyulur: “Kırım’dan gelirim, adım da Sinan’dır, heyyv!” Bunu bir diğer ses cevaplandırır: “Çırpınırdın Karadeniz bakıp Türk’ün bayrağına…” Öte yandan bir ses yankılanır: “Tuna Nehri akmam diyor…” * Sıra vatan müdafaasına gelince her şey unutulur:” Vatan aşkı baştan-gözden yukarı” denilir… “Gökkubbeyi çadır, yeryüzünü yurt” bilenler; “Dünyayı iki hükümdara az, birine çok” görenler; “Akdeniz, bizim deniz olmaya çok yaraşır,” derler… “Görünüyor bize sefer yolları” sözleriyle Mehter, “Allah Allah” nidaları arasında cepheden cepheye koşulur ve… takdiri ilâhî’ye tevekkülle boyun eğilir: Bizim “E(İ)llerin Koçyiğitleri!… “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır;” türküsünü söyler!
(ÖNCE VATAN)