Bu hafta YGS var. Sonra LYS ve sonra tercih, peki sonuç? Çağımızın en önemli kavramı beyin gücüne dayalı bilgi toplumu olmak ve onun girişimciliğiyle yeni ekonomi yaratmak. Peki bunun için ne lazım; kaynakları doğru kullanarak doğru insan doğru eğitim ve yönlendirme yapmak. Bunun sonucu olarak da mutlu ve üreten girişimci nesil yetiştirmek. Peki yukarıdaki süreci bir düşünün ve dönüp ülkemizdeki tüm eğitimi değil sadece üniversite tercih dönemini düşünün.
Ben bu süreci ‘görücü usulü evliliğe’ benzetiyorum. Düşünebiliyor musunuz, öğrenciler üniversiteleri görmüyor, üniversiteler öğrencileri tanımıyor. Bir kalın kitapçık var adına kılavuz diyoruz, orada üniversitelerin puanları yer alıyor. Bu puanlara göre bölümleri yukarıdan aşağıya sıralıyoruz, buna da tercih etmek diyoruz. Bunun ne kadar sağlıksız ve çağdışı olduğunu bilmeyen yok. Zaten çoğu zaman bunu öğrenciler değil onların yerine rehberlik uzmanları yapıyor. Bunun ne kadar sakat ve yanlış bir iş olduğunun en güzel kanıtı da sonraki yıllarda ortaya çıkıyor. Üniversite mezunu işsizler, aldığı eğitimi kullanamayanlar ve en önemlisi üretmek yerine istihdam edilme kaygısıyla gelen inanılmaz baskı.
***
Türkiye’de öğrenciler bu süreçte “ne okursam ne yapabilirim?” sorusu yerine “ne okursam iş bulur atanırım?” sorusunu soruyor. Boşa değil tabii. Örneğin bu yıl sınava giren 2 milyon adayın 600 bini üniversite öğrencisi, sizce bu tesadüf mü? Yoksa, yanlış bölümde ve üniversitede okuduklarını mı düşünüyorlar? Bence ikinci seçeneği doğrulayan birçok imare var.
Size taban puanı yüksek veya ismi duyulmuş üniversitelerin ‘iyi’ olduğu söyleniyor. Acaba bu doğru mu? İyi üniversite, iyi hoca, iyi bölüm diye bir şey var mı? Yoksa bunlar
kocaman bir kandırmacadan mı ibaret? Sizlere tek öğüdüm, size aktarılmış kavramların anlamsız olduğunu bilmenizi istemem olacaktır. Çünkü bu çağda en önemli şey ‘geleceğin insanı’ olma becerisi kazanabilmenizdir.
Yazacaksınız bazı üniversiteleri sonra kazanacaksınız. Kazanmak neyse! Sonra dersler göreceksiniz hiçbir şey öğrenemeyeceksiniz. Çünkü kimse size gerçek dünyadan bahsetmeyecek. Sizi kampuse kapatıp fi tarihinden kalmış gerçek yaşamla bağı olmayan bilgileri aktaracak. Hiçkimse yeni dünyayı ve çağın kavramlarını öğretmeyecek çünkü ya kendisi tanımıyor ya da korkuyor olacak. Gittiğiniz üniversitede yurtdışı imkânlar yoksa hele hele de öğretim dili İngilizce değilse zaten boşuna okuyacaksınız. Çünkü okulu bitirdiğinizde CV’nizde bunlar yoksa zaten sizi dikkate almayacaklar.
Liseyi boş geçirdiniz, adam boyu test çözdürdüler. Bu sırada dünyanın başka yerinde yaşıtlarınız kodlama, robotik, girişimcilik, sosyal sorumlulukla uğraşıyordu. Siz en az 3-4 yıl geri kaldınız. Rekabet edebilmek için üniversitede bu farkı kapatmak zorundasınız. O yüzden size şimdiden üç tavsiye vereceğim. Bir… Kesinlikle kampus üniversitelere gitmeyin, kentten kopmayın, hayatın içinde kalın. İkincisi… İngilizce eğitim alın. Üçüncüsü… En önemlisi üniversiteden yurtdışı eğitim talep edin. Çünkü dünyayı görmezseniz kendinizi kandırırsınız. Yurtdışında kampuslar, değişimler, profesyonel eğitimlerden bahsediyorum. İşte bu üç şartı sağlayan üniversiteye gittiğinizde geleceğin insanı olursunuz.
***
Çünkü geleceğin insanı, iletişim becerisi güçlü, girişimci, inovatif, yaratıcı, dil bilen ve dünya vatandaşı olmak zorunda. Siz siz olun puanı yüksek diye yanlış yere gitmeyin. Unutmayın sizden önce de yüzbinlerce hatta milyonlarca genç aynı yolu denedi sonuç hep başarısızlık oldu. Siz yeni bir yol deneyin.
Şimdi üniversiteleri araştırmaya başlayın. Üniversitelerle konuşmaya başlayın, eğitim pazarlığı yapın, taleplerde bulunun. Çünkü üniversite eğitimi kişiye özeldir. Talep edin, araştırın ve dünyada doğrusu neyse onu isteyin. Çünkü bu imkânı bir kere yakalayacaksınız.
(KARAR)