Geçtiğimiz hafta BAU International University Washington’da çok önemli bir panel vardı. Gerek Türkiye, gerek ABD, gerekse Rusya açısından büyük önem teşkil eden bu konu Türkiye’nin uzun yıllardır uluslararası kamuoyuna önerdiği güvenli bölge meselesiydi.
BAU International University’nin ev sahipliğinde yapılan ve rektörü Sinem Vatanartıran’ın açılış konuşmasını yaptığı panelde ABD Başkanı Donald Trump’ın danışmanlarından Walid Phares ve Joseph Schmitz dışında Emekli ABD Hava Kuvvetleri Generali Thomas McInerney ve American Foreign Policy Council Başkan Yardımcısı Ilan Berman da vardı. Panelde ABD’nin, Rusya’nın ve Türkiye’nin bakış açıları bölgede yaşanan olaylar nezdinde değerlendirildi.
Bu panel neden önemliydi? Çünkü Washington D.C.’nin göbeğinde maalesef ABD’nin yeni yönetiminin henüz kararsız olduğu bir konu bu panel sayesinde Beyaz Saray’ın gündemine taşındı.
Üzerine dikkatlerin çekildiği bu konu Suriye’de yaşanan kaostan başkası değil. Suriye’de yıllardır yaşanan insanlık dramı, birbirinden güçlü ülkelerin ikincil önceliklerinde anlaşamamasından ötürü bir türlü sona ermemekte.
Rusya, DAEŞ’e karşı ama bununla beraber Esad liderliğindeki rejimin topraklarında herhangi bir azalmaya da karşı olduğu için Türkiye’nin desteklediği ÖSO gibi birçok grubun fazla ilerlemesine karşı tavır sahibi. ABD, DAEŞ’e karşı ama Türkiye’nin en önemli kırmızıçizgisi olan ve PKK’nın ikiz kardeşi durumundaki terör örgütü PYD-YPG ile işbirliğine devam etmekte. Türkiye, DAEŞ’e karşı ama çok haklı bir şekilde DAEŞ ile mücadelenin terör örgütü olan PYD-YPG ile yapılmasına taraftar değil. Türkiye, aynı zamanda Esad güçlerinin de ülkeyi kontrol edemediği zaman da ciddi katliamlara sebebiyet verdiği kanaatinde.
Bütün tarafların karşı olduğu unsur DAEŞ olmasına rağmen ikinci önceliklerde uzlaşılamadığı ve yöntemler üzerinde fikir ayrılıkları olduğu için Suriye meselesi bir türlü çözüme varamıyor.
Panel esnasında Amerikalı bir katılımcı tarafından “Suriye meselesi yıllardır devam eden bir dram, yakın vadede çözülecek gibi de durmuyor. Güvenli bölgenin oluşması halinde bu drama kesin bir çözüm getirmeyeceği de aşikâr. Bu kesin olmayan süreç, ülkelerin anlaşamaması durumunda ne kadar geçici olarak sürdürülebilir ya da bunun maliyeti nasıl karşılanır belli değil. Peki, bu şartlarda güvenli bölgeye gerek var mı?” şeklinde bir soru soruldu. İşte, güvenli bölgeye tam da bu yüzden ihtiyaç var!
Cenevre 1-2-3-4, Münih Görüşmeleri, Astana Toplantıları derken bir türlü çözüm bulunamayan bir süreç… Doğrudur, uzadıkça uzuyor. İşte bu yüzden de nihai çözüme ulaşmayı beklerken yaşanan can kayıpları ve Suriye’nin içine battığı istikrarsızlık artarak devam ediyor.
Bu durumu güvenli bölgenin kesin olarak ve ebediyen çözemeyeceği bir gerçek ama en azından yaşanan sürece bölgesel olarak da olsa bir dur diyeceği ortadadır. Ancak bundan da önemlisi güvenli bölgenin hayata geçmesi esnasında yapılacak müzakereler ve güvenli bölgenin oluşumunun Türkiye, Rusya ve ABD’nin başını çektiği bir ortaklıkla birlikte hayata geçirilme ihtimali Suriye’nin gelecekteki nihai çözümüne giden yolda bir uzlaşma kültürü oluşturacaktır.
Bu yüzden güvenli bölge, güvenli bölge olmasının ötesinde uzlaşma açısından da büyük önem taşıyor. Aksi takdirde nihai hedefe ve çözüme erişme yolunda altyapısız olan bu gidişat, süreci uzatmaktan ve Suriye’yi daha büyük buhrana sürüklemekten öteye geçemiyor.
Güvenli bölgenin başarılı olması ve çözüme giden yolda uzlaşma kültürünün oturabilmesi için olmazsa olmaz öncelik Türkiye, Rusya ve ABD’nin aynı sayfada olmasıdır. Bu üç ülkeden herhangi birinin onay vermediği bir sürecin hem güvenli bölge noktasında, hem de kesin çözüme giden yolda başarılı olması çok da mümkün görünmüyor.
Türkiye ile Rusya’nın bu süreç çerçevesinde takındıkları tavır, her iki ülkenin de çekinceleri ve öncelikleri uzun zamandır belli. Fakat ABD’de başa gelen yönetimin önceliğini iç politikadaki sıkıntılara vermiş olması hala ABD’yi Suriye konusunda kararsız bir pozisyonda tutuyor.
İşte, bu durumun çözülebilmesi için ABD’de yapılacak ve karar alma süreçlerini harekete geçirecek olan her hadise büyük önem taşıyor. Suriye sorununun çözümünde Türkiye, Rusya ve ABD’nin katılımıyla oluşması zaruri olan bu üçgenin üçüncü ayağı olan ABD’nin de bir şekilde yürütülen sürece net bir planla dâhil olması önemli. Bu süreçte ABD’nin terörist bir yapılanma olan PYD-YPG ile arasına mesafe koyması da elzem bir noktadır.
(HÜRRİYET)