BAU Global bünyesinde yer alan Washington merkezli tarafsız düşünce kuruluşu Global Policy Institute (Küresel Politikalar Enstitüsü) tarafından düzenlenen toplantıda, konunun uzmanları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Suriye’nin kuzeybatısında bulunan Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatı’nı masaya yatırdı.
Bahçeşehir Üniversitesi’nin Beyaz Saray’a komşu Washington D.C. Kampüsü’nde gerçekleşen toplantıya BAU Amerikan Araştırmaları Merkezi Başkanı Burak Küntay, GPI Başkanı Paolo von Schirach, askeri analist Douglas MacGregor ve GPI araştırmacısı Martin Sieff konuşmacı olarak katıldı.
Panelde konuşan BAU Amerikan Araştırmaları Merkezi Başkanı Burak Küntay, “1970’lerin sonundan beri PKK terörü var. 50.000 insanımızı kaybettik. Ekonomik ve psikolojik tarafını bir kenara bırakıyorum. Hiç kolay bir süreç değildi bizler için, çok yüreklere ateş düştü. İstediğimiz net. Sınırlarımız içerisinde huzur barış ve güvenlik içinde yaşamak” diyerek Türkiye’nin talebinin, en önemli NATO müttefiki ABD’nin bu terör mücadelesinde kendisinin yanında görmek olduğunu ifade etti. ABD’nin Türkiye’yi en iyi anlaması gereken ülke olduğuna da dikkat çeken Doç. Dr. Burak Küntay, “Aynı şekilde ABD de çok yakın zamanda teröre çok acı bir şekilde maruz kaldı. Ve 11 Eylül gösterdi ki terörle mücadele evrensel bir hadise. Ancak birlikte mücadele edersek başarılı oluruz” dedi.
“Akşam Kurtla Sürüye Saldıran Sabah Çobanla Kuzuya Ağlarsa Terör Bitmez”
Üç terör örgütüyle aynı anda mücadele verildiğini söyleyen Doç. Dr. Burak Küntay, “İstiyoruz ki tüm dünya bu haklı davamızda yanımızda olsun. FETÖ bir yandan, DAEŞ bir yandan, PKK-PYD-YPG ve uzantıları bir yandan. Peki ne oluyor? Bize en çok destek olması gereken dostumuz insanımızın canına kasteden bir terör örgütüne silah yardımı yapıyor. Sebep ne olursa olsun bu anlatılamaz, anlaşılamaz. Teröre karşı dik durmak, dürüst olmak gerekir” dedi. Ayırt etmeden net bir mücadele verilmesi gerektiğini de dile getiren Küntay, “Akşam kurtla sürüye saldıran sabah çobanla kuzuya ağlarsa terör bitmez. Net olmak, direk olmak gerekir bu mücadelede” ifadelerini kullandı.
Tek meselenin sınır güvenliği ve ülkenin huzuru olduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Burak Küntay, “İdlib’te işler kötü, oradaki insanlara yazık. Biz güvenli bölge kurmak istediğimizi her zaman ifade ettik. Aylarca uluslararası her mecrada çağrı yaptık. Netice yok. İşi ele aldık ve İdlib’e girdik” diyerek İdlib’in bugün hastaneleri, okulları, sağlık hizmetleri ile yaşanabilir bir yer olmaya başladığını ifade etti. ABD’nin Türkiye’nin güneyinde 30.000 kişilik ordu kuracağız dediğini ve sonrasında öyle demek istemediklerini söyleyerek bambaşka yorumların yapıldığına vurgu yapan Küntay; “Neticede kimse destek olmazsa işimizi kendimiz çözeriz. Bu devletin milletine karşı mesuliyetidir. Evet girdik Afrin’e. Ama önce tüm uluslararası kamuoyunu davet ettik gelin çözüm bulalım diye. Kimse tavır almayınca ne yapalım? Biz de yapmamız gerekeni yaptık. İdlib’e giremezsiniz dediler girdik, Afrin’e giremezsiniz dediler girdik. Şimdi de Membiç’e giremezsiniz diyorlar. Güvenliğimiz için gerektiği zaman gereken yere gireriz. Kimseden de icazet almayız” ifadelerini kullandı.
Panelde katılımcılara hitap eden GPI Başkanı Paolo von Schirach, “ABD her zaman PYD ve YPG ile sadece DAEŞ’le mücadele için işbirliği içerisinde olduğunu iddia ediyor. Bölgede DAEŞ’le mücadelede çok önemli yol kat edilmiş olmasına rağmen ve diğer tarafta Türkiye’nin bu işbirliğine nasıl yaklaştığı aşikarken hangi sebeple ABD ile YPG-PYD arasındaki ilişkide bir değişiklik yok anlamıyorum” diyerek devlet yetkililerine bu soruyu yönelttiklerinde onlardan da tatmin edici bir cevap alamadıklarını söyledi.
“Bölgenin Kaderini Bölge Halkları Belirler”
Askeri analist Douglas MacGregor ise ABD’nin artık “süper güç” algısından çıkması ve özellikle deniz aşırı askeri müdahaleler söz konusu olduğunda ABD ne istiyorsa onu bölgeye ve bölge aktörlerine dikte etmeye çalışma çabasını bırakması gerektiğini vurguladı. ABD’nin geçmişten almadığı önemli derslerden birinin bölgenin kaderini bölge halklarının belirleyeceği gerçeği olduğunu söyleyen MacGregor, “Aslında bölgedeki ABD Kürt işbirlikleri tarihsel olarak Körfez Savaşı’na dayanıyor. O zaman da yine aynı şekilde Türk hükümeti bölgenin istikrarsızlaşacağına dair ABD’yi uyarmıştı ve bildiğiniz gibi bölgenin müdafaası için oluşturulan güvenli hava sahası ile birlikte ABD ile Irak’ın kuzeyinde Kürtler ile münasebet kurulmuştu” şeklinde konuştu. ABD ve Türkiye arasında politik uzlaşının tekrar yakalanacağını ifade eden MacGregor; “Bunun önemli bir tarafı da ABD’deki yetkililerin Türkiye’nin öncelik ve hassasiyetlerini göz önünde bulunduran politikalar gütmesi ve Türkiye’nin hassasiyetlerine saygı göstermesinden geçiyor. Suriye’nin geleceği düşünüldüğünde sadece askeri öncelikler değil uzun vadede Suriye’nin istikrarı göz önünde bulundurulmalı” şeklinde konuştu.
ABD’nin, müttefiklerinin ne düşündüğüne saygı duymak zorunda olduğunu belirten GPI araştırmacısı Martin Sieff ise bugün yaşanan sorunlarının temelinin George W. Bush dönemindeki neoconların romantik politikalarından dolayı olduğunu söyledi. ABD’nin bölgenin dinamiklerini bölge aktörlerinin perspektifinden yorumlayamadığını da sözlerine ekleyen Sieff, “En önemli müttefikinizin terörist olarak gördüğü bir grupla işbirliği içerisinde güttüğünüz politikanın müttefikinize zarar verdiği bir gerçek. ABD tam tersi yönde hareket etmeliydi. Bir İrlandalı olarak söylemeliyim ki ABD bunu yapabilecek bir ülkedir. İrlanda’daki iç savaşın bitmesinin önemli faktörlerinden bir tanesi Clinton döneminde İrlanda Cumhuriyet Ordusu üzerinde kurulan baskıdır. Aynısı pekala PKK için de yapılabilirdi” ifadelerini kullandı.