“Oku” kelimesi emir kipi olsa da çok güzel bir emir olduğu inancım ve saygım sonsuzdur. Ama son yıllardaki teknoloji ürünlerin gelişimi sayesinde; biz millet olarak sanki “oku” emrini eyleme geçirecek “okuma” kelimesini; “okumayın” anlayıp okumaktan uzaklaşır duruma geldik. Bu tespitim şaka değil, laf olsun diye söylediğim bir cümle değil gerçeğin ta kendisidir. Evet ne yazık ki! Ne acı ki! Ne kadar üzüntü verici ki! Okumuyoruz! Öyle ki; Cenabı Allah’ın yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de; “Oku, Allah’ın adı ile oku” bildirmesine rağmen; sağdan soldan kulaktan dolma, ondan bundan duyma bilgiler edinmemiz nedeniyle; doğru dürüst okumadığımız için ne dünyayı ne de insanlığı iyice tanıyamıyoruz. Buluş, icat ve doktiriner sistemler üretemiyoruz üretilenleri de anlayamıyoruz. Bu durumda da hata ediyoruz. İşte o zaman yaptığımız ibadetimiz, itaatımız ve kıraatimizde yarım yamalak oluyor. Yazar ağzı ile öğrenmiyoruz, yani okumuyoruz, Pazar ağzı ile öğreniyoruz, yani ondan bundan, yalan yanlış bilgiler ediniyoruz bu da bize kültür anlamda büyük bir eksiklik meydana getiriyor. Hepimizin bildiği gibi ülkemizde kitap okuma alışkanlığı oldukça düşük ve çok çok kötü bir durumda. Araştırmalara göre ülkemizde günde sadece bir dakika okumaya ayırıyoruz. Dünya da en fazla kitap okuyan ülke Fransa’dır. Biz ise okuma alışkanlığında, dünyada 86. sıradayız. Kitap okumak ise Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. Sırada yer alıyor. Bugünlerde birçok insan eline ne gazete ne dergi ne de kitap alıyor! Bunun en büyük nedeni ise yüzde yüz “sosyal medya” ve de “online” meşguliyetidir. Üniversite mezunlarımız bile dört sene sonunda; 40-50 ders kitabının dışında (o da zoraki olduğu için) çok az kitap okuduğu da başka bir gerçektir. Son yıllarda lise ve üniversite kantinlerinde öğrencilerin ellerinde veya çantalarında kitap ve defter taşımadıkları bir gerçektir Tek söylenen şu: “Online göndererirmisiniz! Online gönderildiği halde bile okumayan kişi sayısı yüzde doksan dokuzdur. Ben de şunu kesin iddia ediyorum; “gerek tablet gerek diz üstü gerekse masa üstü bilgisayarlarda 100 sayfalık bir kitabı bitireni 100 kişiden bir kişi gösteremezsiniz. Dahası “ders yıl” biter bitmez kitapların yakan veya satan öğrencilerin bulunduğu kaç ülke vardır, merak ediyorum, ama bizim ülkemizin bunlardan biri olduğunu biliyorum. Bir insan, ihtiyaç duyacağını bildiği veya sevdiği bir şeyini ne yakar ne de satar. Eğer öğrenci kitabını yakıyor veya satıyorsa ya sevmiyordur, nefret ediyordur ya da ihtiyaç duymayacağı konusunda bir kanaati oluşmuştur. Bir eğitim ve öğretim sistemi eğer öğrenciye okuttuğu dersleri sevdiremiyorsa, eğitim yöneticilerinin tepesindeki kişiler, acil hem de çok acil tedbirler almak zorundadır. Kitap okuma ve kitap sevdirmek için, devlet ile birlikte sivil, hayra yönelik şahıs ve kurumların kitap dağıtarak, kütüphaneler kurarak ve çeşitli faaliyetlerle okumayı teşvik ederek “okumanın önündeki engeller’in” kaldırılmasını için çalışma yapmaları en doğru yol olacaktır. Evde anne- baba, okullarda öğretmenler kitap okuyacak ki, çocuklara iyi örnek olsunlar. Yetişecek çocuklarımızı kitaplarla besleyemezsek ülkemizin yıkılmasına yol açarız. Okulda sadece soru ve test çözen çocuklar da öğretmenler de kör, sağır, dilsiz gibidir. Eğitim ders ve test değil, okudukları üzerinde konuşma, düşünme, sorgulama yeteneğidir. Okulda her şey yapabilirsiniz ama okulun kitaplığı yoksa, kitap okunmuyorsa hiçbir şey yapmamış olursunuz. Okuma zevkini kazanmayan öğrencilerin öğrenimleri yarımdır. Ne yazık ki: okuyan ve yazana ilgi, saygı ve rağbetin en az olan ülkelerden birinin bizim ülkemizin olduğu gerçeği de üzüntü vericidir. Çünkü her şeyi “paraya” bağlamış bir neslin olduğu da beni ürkütüyor! Okuma konusunda en enteresan olanı ise akademisyenlerin bile birbirlerinin kitaplarını ve makalelerini okumadıkları bir yana; tebrik bile etmedikleri çok rastlanan bir gerçektir.. Son söz: Çok uzatmadan kısa keserek yine de diyorum ki: “Okumak çok güzeldir! Hele bir de “Yazar’sanız! “
(ÖNCE VATAN)