Bu yıl üniversite sınavına başvuran öğrenci sayısı tam 2 milyon 250 bin. Bu sayı size nasıl geldi bilemiyorum ama beni çok korkutuyor. Şimdi hem velilere hem de bu sınava girecek öğrencilere soruyorum siz kendinizi bu 2 milyon 250 bin içinde kaçıncı görüyorsunuz? Bu öğrenciler üniversiteli olmak istiyor. Peki ama bunun için gereken ne? O da basit bir sınava girecekler ve en fazla boşluk dolduran sınavı kazanacak. Bu sınavda o kadar önemli ki önünüze ne kadar soru konursa yapmanız lazım. Peki 2 milyon 250 bin öğrenci arasından sıyrılmak için ne yapmak lazım? “Çok çalışmak” lazım. Çok çalışmak derken, olağanüstü çalışmak lazım. Hele hele taban puanı yüksek bir yeri kazanmak istiyorsanız 9’uncu sınıftan çalışmaya başlamak lazım. Peki, nasıl hazırlanacağız bu yarışa; sürekli ders çalışarak, test çözerek. Hem de öyle az sayı değil günde 500 soru hem de 3-4 yıl boyunca. Bunu yaparsanız bu sınavda yarışı önde bitirebilirsiniz. Zaten en makbul olan da bu sınava en çok çalışan öğrenci değil mi?
***
Düşünün 9-10-11-12 yani 15-16-17-18 yaş yapmanız gereken test çözmek. Ne için? Sınavı kazanıp üniversiteli olmak için. Peki üniversiteli olduktan sonra ne olacak? Hiç, değişen bir şey olmayacak lisede dersi öğretmen anlatırken üniversitede akademisyen anlatacak. Sonra yine vize, final, sınıf ders, not ve diploma. Yani lisede geçirdiğin 4 koca boş yıldan sonra üniversitede geçireceğin 4 boş yıl daha. Sonra eline bir kağıt tutuşturulacak ve “Sen artık …..oldun” denecek.
Bu döngü tam 42 yıldır yani 1974 yılından beri böyle devam ediyor. Düşündüm; 42 yılda bizim makbul gördüğümüz bu sınavda soruların neredeyse tamamını yapan her yıl bin öğrenci olsa bu toplamda 42 bin öğrenci yapar. Sorum şu bu 42 bin “dahi” ne oldu? memlekette neyi değiştirdi? Mesela kaç marka yarattılar? Kaç patent aldılar? Ülkenin milli geliri iki katına mı çıktı? Hepsinin cevabı kocaman bir HAYIR. Peki o zaman biz bu çocuklara bu eziyeti niye yapıyoruz?
***
Baştan başlayalım; liselerde test çözmeye dayalı eğitim yerine, onlara kendi yeteneklerine göre eğitimler sunsak, yani becerilerini geliştirmelerine olanak sağlasak. Onlara “çok çalış gelecekte aslan olacaksın” demek yerine, onları lisede yetiştirmeye başlasak. En üretken ve en verimli dönemlerinde önlerine test kitabı koymak yerine, onları bilinmez bir yığının içine atacağımıza her çocuğu yeteneklerine göre yetiştirsek buna olanak sağlasak nasıl olur acaba. Üniversitelerde öğrencileri liselerde geliştirdiği bu yetenek ve ilgilerine göre kabul etse. Dolayısıyla lisede beceri kazanan öğrenci üniversiteye girişte de oturup test çözeceğine essey hazırlayıp kendini geliştirmeye başlamaz mı? Burada şunu belirtmeliyim ki ben bu memlekette en büyük eğitim sorunun üniversiteler olduğunu düşünüyorum. Eğer üniversiteler çağın gereklerine uygun değişim gösterse zaten liselerde ona göre değişim gösterecektir.
Sayın veliler; ben bunları size yazıyorum çünkü bu işleri yönetenlerin “sınav seviciliğini” biliyorum, o yüzden onlar sınav yerine dünyanın gelişmiş ülkelerindeki gibi sistemler getirmeyecekler. Ama sakın unutmayın “LYS’de birinci olan işe alımlarda birinci olarak alınmıyor”. Dolayısıyla size dayatılan bu “iyi üniversite”, “yüksek taban puan”, “geçerli diploma” safsatalarını unutun; bugün açın bir insan kaynakları sitesini şirketlerin işe alımlarda nasıl beceriler istediğine bakıp çocuğunuzu ona göre yönlendirin. Unutmayın asıl hedef gerçek dünyadır ulaşacağınız nihai durağa göre planlar yapın. Şimdi bunları okuduktan sonra tekrar sorayım şimdi kendinizi bu 2 milyon 250 bin arasında kaçıncı olarak görüyorsunuz?
(KARAR)