Geçtiğimiz haftalarda Donald Trump’ı sıkıntıya sokan iki önemli olay ortaya çıkmıştı.
Bunlardan biri Trump’ın eski hukuk danışmanı Michael Cohen’in suçlarını kabul etmesi, diğeri ise 2016’daki Seçim Kampanyası Başkanı Paul Manafort’un mahkeme tarafından suçlu bulunması olmuştu. Öncelikle, Donald Trump’ın eski hukuk danışmanı Cohen, 2016 seçim kampanyası sürecinde Trump ile ilişkisi olduğu iddia edilen iki kadına sessiz kalmaları için para ödendiği ve kampanya paralarının usulsüz kullanıldığı konusunda suçlu bulunmuş, ardından savcılıkla iş birliğine giderek itiraftçı olmuştu. Cohen’in suçlarını kabul etmesi, Trump’ın ilk etapta başını ağrıtan ancak görevden azledilme sürecinin başlaması için çok da yeterli olmayan bir mahiyetteydi. Esasen meselenin özü, ödenen rüşvetin kampanya fonundan olup olmaması veya olayın Trump ile olan bağının ispatlanıp ispatlanamayacağı olarak görülebilir. Bu mevzu, Trump’ın görevden alınmak için yeterli bir meseleyle karşı karşıya kalıp kalmadığını ortaya koymuş, ancak ABD Başkanını “impeachment” noktasına götüreceğine inanmadığım bir süreç olmuştur.
Oysaki Paul Manafort davası çok daha farklı bir mesele. Manafort’un suçlu bulunması, o gün itibarıyla Trump için bir risk teşkil etmiyordu çünkü Manafort’un suçlandığı meseleler, Trump’ın görevden azledilme sürecine gitmesi konusunda yeterli değildi. Ancak bu mevzunun ortaya çıktığı dönemde de ifade ettiğim gibi, bu konunun derinleşmesi Trump’ın başını ağrıtacak asıl mevzu olacaktır. Bu bağlamda kısaca Manafort’un geçmişine bir bakalım. Bilindiği üzere, Trump kampanyasının bir numaralı ismi Paul Manafort ve eski iş ortağı Rick Gates, Rusya soruşturması kapsamında yargılanmakta. Ukrayna’da siyasi danışman olarak 10 yıldan fazla kalan Manafort’un Rusya ve Ukrayna’da lobicilik faaliyetleri yaptığı biliniyor. Hatta Manafort’un Ukrayna’da Rus yanlısı bir partiden milyonlarca dolarlık yasadışı bir ödeme aldığı iddia edilmekte. Tüm bu iddialar ve bağlantılar Manafort’u istifaya götüren süreci hazırlamıştı. Burada asıl mevzu, Manafort’un Rusya ile olan yakın ilişkileri ve seçimlere Rusya’nın dahil olma meselesi. Diğer bir deyişle, Trump’ın görevden azli hususu…Esasen kritik nokta, Manafort’un suçlu bulunmasının Trump’a tam anlamıyla nasıl intikal edeceği. Çünkü geçtiğimiz günlerde Amerikan medyasına düşen önemli bir haber A’dan Z’ye herşeye farklı bir bakış açısı getirmemize sebep oldu. Manafort’un savcı Mueller ile anlaşmaya vardığı ve itirafçı olduğu söylemi Trump için artık sonu bilinmeyen bir dönemin başlangıcı oldu. Aslında, Cohen’in yargılanması, Trump’ı zedelemiş olsa da “impeachment” sürecinde Cumhuriyetçilerin Trump’a karşı olmasına asla yetmeyecek bir olaydı. Sürece matematiksel olarak baktığımızda ise, Kasım seçimlerinde Senato’nun üçte ikisinin Cumhuriyetçiler’den Demokratlar’a geçmesi mümkün görünmüyor. Temsilciler Mecilisi’nde basit çoğunluğu Demokratlar alsa bile, “impeachment” sürecinin iki aşamalı olduğunu hesap ettiğimizde, ilk aşamada yani Temsilciler Meclisi’nin basit çoğunluğu ile Trump suçlu bulunmuş olsa dahi, görevden alma kararı Senato’nun üçte ikisi ile gerçekleşir. Bu Kasım ayında Senato’nun üçte birinin seçime gideceği ve 35 senatör adayının 26’sının zaten Demokrat koltuklara sahip olduğunu düşündüğümüzde, Demokratlar, hem kendi koltuklarını eksiksiz kazanıp hem de geri kalan bütün Cumhuriyetçi koltukları alsalar bile gerekli olan sayı 67’ye ulaşmaları mümkün değil. Ortada öyle bir mesele, öyle bir delil olmalı ki Cumhuriyetçi senatörler bile Trump’a artık yeter diyebilmeli. Aslında tüm bu atmosferi değerlendirince, Trump’ın görevden azledilme sürecinin anahtarı Cohen’in yargılanmasından ziyade Manafort’un şu anda detaylarını hiç bilmediğimiz itirafçılığı. İşte Amerikan siyasetinde yaşanan bu mühim olay, Kasım’daki seçimin neticesi ne olursa olsun Trump için sonun başlangıcı olduğunun önemli bir göstergisidir.
(HÜRRİYET)